İki filozof: İzmirli Ksenophanes ve Sinoplu Diogenes

-
Aa
+
a
a
a

Haluk Mimaroğlu, Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler programında iki filozof İzmirli Ksenophanes ve Sinoplu Diogenes’i detaylarıyla anlatıyor.

""
İzmirli Ksenophanes ve Sinoplu Diogenes
 

İzmirli Ksenophanes ve Sinoplu Diogenes

podcast servisi: iTunes / RSS

Ben, Haluk Mimaroğlu. Bu hafta sizlere Değirmendere, İzmirli Ksenophanes ve Sinoplu Diogenes’i tanıtacağım.

Ksenophanes, M.Ö. 500’lerde (570–478) Kolophon olarak bilinen Değirmendere’de yaşarken, ülkesindeki gelişmeler nedeniyle; Sinoplu Diogenes ise M.Ö. 400’lerde (412-323) Sinop’ta yaşarken karıştığı kalpazanlık olayı nedeniyle sürgün olarak ülkesini terk etti.

Ksenophanes, İtalya’nın güneyine gidip tek tanrıyı öneren birci Elea Felsefesinin; Diogenes ise Atina ve civarına gidip, çilekeşliği benimseyip Kinik Felsefesinin öncüsü oldu. Her iki filozofun Anadolu’yu hakimiyetine alan Persler döneminde yetiştiği ve etkilendiği göz ardı edilemez.

M.Ö. 600’lerde Asurları yenip İran’dan Anadolu’ya gelen Medler, M.Ö. 585’te Kızılırmak’a dayanmış Lidya Kralı Kreusos ile barış anlaşması yapmıştı. Bu barış anlaşmasını pekiştirmek için Kreusos’un kızkardeşi kısa süre sonra kral olacak Med Kralının oğlu Astiages ile evlendi. Bu evlilik binlerce yıl sürecek Anadolu ile İran’ın kültürel etkileşiminin ilk adımı olarak görülebilir. Yabancı gelinlerin mahiyetleri ile birlikte geldikleri bu tür evlilikler ülkeler arası kültür alışverişini de sağlardı. Nitekim tarihte bu tip evliliklere sık sık rastlanırdı. Osmanlının kuruluş yıllarında Sultan Orhan Gazi’nin, Bizans İmparatoru’nun kızı

Prenses Theodora Hatun ile evliliği buna iyi bir örnektir. Bir başka Bizans prensesinin mahiyeti ile birlikte Venedik’e giderken çeyizinde götürdüğü çatal bıçak takımlarının Avrupa yemek kültürünü değiştirmesi de kültürel etkileşimin küçük bir örneğidir.

M.Ö. 546'da Thymbra Muharebesi'nde Kyros’un Lidya'nın Kroisos'a karşı kazandığı zafer

Med kralı Astiages’in torunu Kyros’un, dedesi yerine Med tahtına geçip büyük Pers İmparatorluğu’nu kurması ve M.Ö. 547’de anne tarafından akrabası Lidya Kralı Kreusos’u yenerek Anadolu’ya tamamen hakim olması Anadolu ve Dünya tarihi için bir dönüm noktası olmuştur. Her ne hikmetse, ilk felsefeciler, ilk şairler, ilk yazarlar, ilk tarihçiler de hep bu dönemlerde ortaya çıkmıştır. Herakleitos'un ateşi, Thales'in suyu, Anaksimenes'in havayı, Ksenophanes’in toprağı başlangıç ilkesi olarak kabul etmesi de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Zarathustra ile benzerlikleri de vardır, ancak kimse bunlardan söz etmemektedir.

Viyana'daki Avusturya Parlamento Binası önünde yer alan Ksenophanes'in heykeli

Ksenophanes, Anadolu’daki Pers etkisinin kuvvetle hissedilmeye başladığı yıllarda, Miletos Okulu’nda Anaksimandros’un öğrencisi iken, 25 yaşlarında Sicilya’ya gitmiş, ilerleyen yaşlarında İtalya’nın güneyinde Elea’ya yerleşmişti. Ksenophanes’in kişiliği ve doktrinlerine ait bilgiler diğer yazarların aktardığı alıntılar ve yorumlar sayesinde günümüze ulaşmıştır. Bu bilgilerin yer aldığı fragmanlar, Pinhan Yayıncılık tarafından 2019 yılında yayınlandı. Gurur Sev’in eski Yunancadan çevirisini yaptığı alıntılara göre Ksenophanes yüzyıldan uzun yaşadı; onun zamanında Med baskısından kaçan Foçalılar Marsilya’yı kurdu; ilke olarak toprağı öne sürdü, doğa filozofu olarak tanındı; toprağın denizle karıştığını, zamanla kuruduğunu; dağlardaki kabukları, taş ocaklarındaki balık izlerini kanıt olarak verdi; Güneş’in pek çok küçük alevin toplamı olduğunu, yer yüzünü ısıttığını söyledi; nemin ısınan denizden yukarı çıkıp bulut olduğunu, ardından yoğunlaşarak yağmur olduğunu söyledi; hiçbir şeyin sağlam bir bilgisinin edinilemeyeceği görüşündeydi; Sicilya’da kent kent dolaşıp, bir rapsodi gibi destansı şiirler okudu; iki bin dizelik Kolophon’un Kuruluşu ve İtalya'da Elea Yerleşmesi için manzum eserler yazdı; tek tanrı kavramını ortaya attı, Tanrının her şeye kadir olduğundan, doğmamış ya da oluşmamış olmasından, ne sınırlı ne de sonsuz olmasından söz etti, tanrının insan biçiminde olamayacağını söylediği Homeros ve Hesiodos’sun tanrı anlayışını alaya alan, Kökü Demeter’e, Dionysos’a kadar uzanan, yaşamın kaba ve bayağı yanını ortaya koyan, şarkı olmaktan çıkmış ve konuşmaya en yakın, iambos tarzı felsefi şiirler yazdı.

Elea okulunun kalıntıları

Ksenophanes, 70 yıl süren bir geziden sonra Napoli’nin güneyindeki Elea’ya yerleşmişti. Elea okulunu kurdu. Burada çok tanrıcılığa karşı tek tanrı ortaya koydu ve Homeros ile Hesiodos’a karşı çıkarak Tanrı’nın birliğini ve değişmezliğini savundu. İşte bu birlik ve değişmezlik düşünceleri üstüne kurulan Elea öğretisi, Ksenophanes’in öğrencisi Parmenides ile güçlenerek kendini etkili bir felsefe okulu olarak meydana çıktı. Platon’un idealizminden, Hegel’in Dialektiğine kadar pek çok felsefenin öncüsü oldu.

İnsanlar arasında ne kadar ayıp ve utanç varsa, hırsızlık zina ve birbirini kandırma varsa, hepsini tanrılara atfettiler’ diye Homeros ve Hesiodos’u eleştirdi. ‘Ancak faniler sanıyor ki tanrılar doğmuş, 
kendilerininki gibi giyim, ses ve şekilleri varmış. Habeşler kendi tanrılarının kalkık burunlu ve siyah tenli, Trakyalılar ise mavi gözlü ve kızıl saçlı olduğunu söylüyorlar. Ama elleri olsaydı boğaların, atların ve aslanların, atlar atlara, boğalar da boğalara benzer tanrı şekilleri çizer ve bedenler yaparlardı her biri kendi vücuduna benzer şekilde’ diyerek insana benzer tanrı kavramını ret etti.

Ksenophanes tanrının bir ve cisimsiz olduğunu, zamanın sözlü anlatımına uygun olarak manzum olarak ifade etti; 

Tek tanrı, insanların arasında en büyüğü,
ne vücudu ölümlülere benzer ne düşüncesi.
hep görür, hep akleder, hep işitir.
Hiç zahmetsiz sarsar aklının iradesiyle her şeyi.
Daima aynı yerde kalır hiç hareket etmeden,
oradan oraya dolanmak uymaz ona.
Hep göğüstür ve hep kulaktır, ama soluklanmaz;
bütünüyle akıldır, zekadır, ve ezelidir.
Her şey tanrıyla doludur, kulakları her yerdedir
taşlar ve bütün yeryüzü ve kendisi

adamın her neyse göğsünde sakladığı düşünce.

Aslında Ksenophanes’in bu dizelerde anlattığı tanrı kavramı pek de yeni sayılmaz. Neredeyse bundan bin sene önce adını çok duyduğumuz Nefertiti’nin eşi, Thutankamon’un babası Firavun Akhenaton Mısır’daki tüm tanrıları red edip, Güneş tanrısı Aton’u tek tanrı olarak kabul ettirmişti. Ancak ilerleyen yıllarda bu girişimi pek başarılı olamasa da bazılarına göre tek tanrılı dinlerin öncülüğünü yapmıştı. Belki Ksenophanes de Ege sahillerinin Mısır’la yakın ilişkilerinden esinlenerek böyle bir inanca ulaştı.

Thomas Stanley’in History of Philosophy adlı kitabında yer alan Ksenophanes

Ksenophanes toplumun alışkanlıklarına da laf etti. Athenaios’un Sofistler Akşam Yemeğinde adlı eserinde Ksenophanes’in olimpiyat atletlerini konu alan felsefi şiirinin günümüzde de güncelliğini koruması şaşırtıcıdır;

Ama eğer biri ayak çabukluğuyla bir zafer kazanırsa

ya da pentatlon da Zeus'un mıntıkasında
Olimpia’daki Pisa akıntısının yanı başında, ya da güreşle
veya ağrılı yumruk dövüşüyle,
ya da serbest dövüş denen korkutucu şeyle,
hemşehrilerine daha şanslı görünecek
ve yarışmalarda kendine ön sırada yer bulacak
ve yiyeceği halkın cebinden karşılanacak
kentten de ailesine yadigar bırakacağız hediyeler alacak;
at binerek de zafer kazansa bunların hepsini alacak,
ama benimki kadar değerli olmayacak.
Zira adamların ya da atların kuvvetinden daha iyi
bizim bilgeliğimiz.
Ama bu gelenek özensiz, adil de değil
kuvveti yeğ tutmak iyi bilgeliye.
Zira insanlar arasında iyi bir yumruk dövüşçüsü olduğunda
ya da iyi bir pentatloncu ya da güreşçi olduğunda
veya ayağı çabuk biri olduğunda,
bu kişi sayesinde kent daha iyi yönetilen bir yer olmayacak.
Kent de ondan pek az memnuniyet duyacak,
eğer birisi Pisa kıyılarında yarışıp zafer kazanırsa;

sonuçta kentin hazinesini zenginleştirmeyecek.'

Açık Radyo'da Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler programına Sinoplu Diogenes ile devam ediyoruz. Diogenes’in kişiliği ve doktrinlerine ait bilgiler de diğer yazarların alıntılarından ve anlattıklarından günümüze ulaşmıştır. Çilekeş Diogenes’in hayatına ve felsefesine ait Yunanca ve Latince fragmanlar Antisthenes ve Diogenes’in Kinik Felsefe Fragmanları olarak, 2020 yılında İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlandı. Bu kitap ‘Gölge etme başka ihsan istemem’ sözüyle ülkemizde meşhur olan Diogenes’in yaşamından sürgün edilmesine, yakalanıp pazarda satılmasına, Sokrates’ten, Platon’dan Aristoteles’e kadar karşılaştığı filozoflara, fıçıda yatıp kalkan köpek olarak anılmasına, yazdığı eserlerden kinik felsefesine, evlilikten gençlere eleştirilerine, bazı kentlere, tanrılara, ritüellere ve batıl inanışlara, gereksiz ve anlamsız uğraşlara, hatiplere, politikacılara ve krallara karşı söylemleriyle dopdolu kişiliğini yansıtmaktadır.

Diogenes’in Sinop'ta yer alan heykeli

Kitabın Yunanca ve Latince aslından çevirisini yapan Cengiz Çevik, ‘Kinik felsefenin kurucusu olsun veya olmasın, hiç kuşku yok ki bu felsefenin en meşhur ismi Sinoplu Diogenes'tir (M.Ö. 412-323 )’ diye söze başlar. Onu çağlar boyunca bu kadar meşhur kılan iki temel unsur vardır diye söze devam eder, ‘Birincisi, geleneksel toplum yapısına aykırı olan düşünceleri ve yaşam tarzıdır. İkincisi ise karşılaştığı önemli veya önemsiz insanlarla kurduğu, yerine göre ahlakçı, yerine göre alaycı ve esprili diyaloglardır.

Diogenes, Karadeniz'deki Paphlagonia'da bulunan Sinop'ta M.Ö. 400’lerde doğmuştur.
Literatürde Sinoplu Diogenes olarak bilinir. Diogenes, hazinedar Hikesios'un oğluydu. Anlatılanlara göre babasına teslim edilen devletin parasının ‘değerini düşürdüğü’ için kentten sürgün edildi. Bu olay Diogenes’in hem yaşamını hem de felsefesini şekillendirdi. Ülkesini terk edip sığındığı Atina’da çilekeş Antisthenes'in çevresine girerek parasız pulsuz geldiği ülkede, bir hırka bir heybe ile üne kavuşmanın yolunu buldu.

Jules Bastien-Lepage 1873'te resmettiği Diogenes

Bir alıntıya göre Diogenes, yurdu Sinop'tan sürgün edilince Atina'ya geldi. Tam bir dilenci gibi görünüyordu ve orada Sokrates'in yoldaşları olan Platon, Aristippos, Aiskhines, Antisthenes ve Megaralı Eukleides ile karşılaştı. İyi bir vatandaşın nasıl olacağı üzerinde duran Platon ve Aristoteles’in aksine, iyi bir vatandaş, iyi bir asker, vergi mükellefi, oy vereni, üreticisi, çiftçisi, taciri, zanaatkarı ve hatta filozofu olmak yerine, evsiz barksız, ona buna lafını esirgemeyen Nasrettin Hoca gibi bir bilge olmuştu.

Yaşam tarzından ötürü Atinalıların nefretini kazandı. Antisthenes'in ölümünden sonra Korinthos'a taşındı. Kraneion'da sokaktaki bir fıçıda yatıp kalkıyor, sadece yaşamasını sağlayan şeyleri yiyip içiyor, bazen Korinthos'ta, bazen de Atina'da bulunuyordu. Diogenes’e göre Korinthos'tan Atina'ya ve Atina'dan Korinthos'a taşınmasının, Pers kralının baharda Susa'da, kışın Babil'de ve yazın Media'da yaşamasından farklı değildi. Bir gün birinden kendisi için bir kulübe temin etmesini istedi. Adam işi ağırdan alınca Mektuplar'ında açıkça yazdığı gibi Metroon'daki bir fıçıda yaşamaya başladı. Bu fıçı Diogenes’in simgesi oldu ama elbette yaşamı bu fıçı ile sınırlı değildi.

Fıçısında Oturan Diyojen, Jean-Léon Gérôme (1860)

O bir gezgindi. Harmani, heybe ve asa dışında hiçbir şeyi olmayan, kıt kanaat dilenerek geçinen, ona buna laf atan Diogenes’in köpek gibi özgürce yaşamasından esinlenerek ona Kinik adını yakıştırdılar.

Bir seferinde Büyük İskender’e rastladı. Plutharkos’un İskender’in Hayatı adlı eserinde anlattığına göre, ‘Yunanlıların meclisi Isthmos'ta toplandı. İskender'le birlikte Perslere karşı bir sefer düzenlenmesi ve onun da önder olarak belirlenmesi oyla kabul edildi. Bunun üzerine birçok devlet adamı ve filozof onu tebrik etmeye geldi. O, Korinthos'ta yaşayan Sinoplu Diogenes'in de aynı şeyi yapacağı beklentisi içindeydi. Ancak bu filozof İskender’e hiç ilgi göstermedi ve boş vaktini Kraneion'da sürdürmeye devam etti. İskender bizzat onu görmeye gitti ve onu güneşin altında yatarken buldu. Diogenes birçok kişinin kendisine doğru geldiğini görünce hafifçe doğruldu ve gözlerini İskender'e dikti. Kral onu selamlayıp da kendisinden bir şey isteyip istemediğini sorunca Diogenes, ‘Evet, güneşimden biraz çekil’ dedi.’

Büyük İskender Korint'te Diogenes'i ziyaret ediyor, W. Matthews (1914)

Diogenes'in ‘Gölge etme, başka ihsan istemem’ şeklindeki sözü buradan gelmektedir.

Diogenes, Atina’dan Korint’e gidip gelirken bir seferinde korsanlara tutsak düştü, pazarda köle olarak satıldı. Bu olay bir alıntıda şöyle anlatılır; Köle olarak satılmasına da çok soylu bir şekilde katlandı.
Aigina'ya yaptığı bir yolculuk sırasında Skirpalos'un komutasındaki korsanlar tarafından kaçırıldı ve Girit'e getirilerek satıldı. Çığırtkan, elinden ne iş geldiğini sorunca, ‘İnsanları yönetmek’ cevabını verdi. Kuşağında güzel bir mor şerit bulunan biri, Korinthosluyu gözüne kestirdi, ona satılmasını istedi. Kseniades onu satın aldı ve Korinthos'a götürdü, çocuklarının hocası yaptı ve onu tüm ev işlerinden sorumlu kıldı. Diogenes yaptığı konuşmalarla insanlar üzerinde böyle bir etki bırakıyordu ki onu dinlemeye giden Ksenidias’ın arkadaşı Onesikritos'un çocuklarından sonra kendisinin bile Diogenes’in öğrencisi olduğu söylenir.

Plato ve Diogenes, Mattia Preti (17. yüzyıl)

Diogenes’in Kinik okulu, Sokratesçi okullardan biri kabul edilir. Mutluluğa, dünyevi hazlara, mülkiyet, aile, din vb. değer ve yargıları reddederek ulaşılabileceği savunulmuştur. Diogenes, bu öğretiyi eyleme dönüştürmüştür ve bundan çok mutlu olduğunu her seferinde dile getirmiştir. “Aristoteles, Philippos'un istediği gibi, Diogenes ise Diogenes'in istediği gibi kahvaltı yapar,” deyişi ile Makedon Kralı Phillipos’un oğlu İskender’in hocasına söylenmektedir.

Diogenes’in yaşamı ve söylemleri ile meşhur ettiği Kinik Felsefenin kökleri Hindistan’a kadar uzanmaktadır. Felsefe tarihinde Çıplak Filozoflar olarak geçen çilekeş filozoflara Büyük İskender de Hint seferi sırasında rastlamıştır. Huzuruna çıkarılan 10 filozofa sorduğu zor sorular karşılığında aldığı hazır cevaplar kendisini etkilemiş, bu buluşma dilden dile günümüze kadar gelmiştir.

Diogenes, Perslerin Anadolu’dan Hindistan’a kadar hakim olduğu dönemde yetiştiğine göre, muhtemelen bu felsefeye Pers kültürü de yabancı değildi. “Beni köpekler parçalarsa cenaze törenim Hyrkania adetlerine göre, akbabalar yerse Baktria adetlerine göre yapılsın. Hiçbir hayvan cesedimden payını almazsa daha güzel olur, en iyi cenaze törenimi Güneş ve yağmur aracılığıyla zaman üstlensin,” diyerek kadim Pers geleneklerine de atıf yapıyordu.

Diogenes’e ait pek çok eserden, mektuptan ve diyalogdan bahsedilir. Ancak bu eserleri nasıl yazdığı ve günümüze nasıl ulaştığı belli değildir. Belki de pek çoğu yakıştırmadır.

Bu programda Pers hakimiyeti altındaki Anadolu’da yetişen filozofların yaşantılarını, göçlerini, fikirlerini, kadim geleneklere benzerliklerini inceledikten sonra haftaya Pers Kralı Dara’nın hazırlayıp, Sehas’ın ya da yabancı dillerde kullanılan adlarıyla Darius ve Kserkes’in Van dağlarına kazıttığı bir fermandan ve dolayısıyla İran kültürünün çevredeki ülkelere etkisinden bahsedeceğiz.
Hoşça kalın.


Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler programında adı geçen eserler:

  • Antisthenes – Diogenes Kinik Felsefe Fragmanları, Yunanca ve Latince aslından derleyen ve çeviren C. Cengiz Çevik, İş Bankası Kültür Yayınları, 2020
  • Fragmanlar – Ksenophanes, Eski Yunancadan Çeviren: Y. Gurur Sev, Pinhan Yayıncılık / Felsefe Yayınları, 2019